ABDÜLHAK HAMİT TARHAN

ABDÜLHAK HAMİT TARHAN
         
İstanbul 1852–1937 Şair ve yazar. Köklü bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Babası elçilik görevleri de yüklenen Hayrullah Efendi idi. Özel hocalar elinde ihtimamla yetiştirildi.12 yaşında iken tercüme odasına girdi. İki yıl sonra elçi babasının  kâtibi niteliğiyle Tahran'a gitti. Babasının ölümü ardından yurda döndü. Memurluk görevini sürdürdü. İlk evliliği "Makber mülhimesi" Fatma Hanımla evlendi. Çeşitli elçilik görevlerine atandı eşinide yanında getirdi. Hastalığı ağırlaşan eşini (verem) geri getirirken Beyrut'ta vali olan ağabeyinin yanına uğradı Fatma Hanım orada öldü, gömüldü. Bu olay şairi çok etkilemiş ve bunu şiirlerinde işleyecektir. Makber, Ölü, Bunlar odur, Hacle Odası, Londra elçiliği başkâtipliğinde bulundu. Edebiyatı bırakma sözü verdiği için görevini sürdürdü ve makamı yükseldi dördüncü evliliğini Belçikalı Lüsyen Hanımla yapınca işine son verildi ve yurda döndü. Ayan üyesi seçildi. Bu meclis ikinci başkanı seçildi. Kurtuluş sonrası kendisine aylık bağlandı.1928 den sonra Milletvekilliği görevi ardından Belediye'nin kendisine ayırdığı Maçka Palas'ta oturdu. Ölümünde törenle zincirlikuyu mezarlığına gömüldü. Tanzimat edebiyatında şiirimize batı nazım biçimlerini getiren, Makber gibi bir eserde belli bir konuyu bütünlükle işleyeni her iki ölçüyü de kullanarak uyum araştırmaları yapan, değişik konu ve sorunları ele alarak ufku genişleten kişi şüphesiz Abdülhak Hamit'tir. Bunların yanı sıra dilimize deyiş çalışmaları, imge zenginlikleri, söz oyunu ustalıklarını ekleyen de odur. Bu yüzden duygusal hayranlıklar ona "şair-i a'zam" (en büyük şair) demeye kadar varacaktır. Bazı şiir örneklerini koşukla yazdığı oyunları içinde kullanan sanatçı (Duhter-i Hindu, 1875; Nesteren, 1877; Nazife, 1878, Tarık) bağımsız şiir kitaplarında çok değişik konulara yayılır; Sahra(1879), Divaneliklerim yahut Belde(1886), Bir Sefilenin Hasbıhali(1877). Abdülhamit'e verdiği söz gereceği suskunlukla geçireceği dönemden önceki oyunları: Macera-yı Aşk(düzyazıyla, dram 1873), Sabr ü  Sebat(düzyazıyla oyun, 1874, içinde 73 atasözü, Vefik Paşa'nın salık verişiyle), İçli Kız (1875), Duhter-i Hindu (1875), Hesteren (1877), Tarık (1880), Tezer (1880, aruzla dram), Eşber (1880,aruzla tragedya). Gerek dil yanlışı, gerek tiyatro tekniğine aykırı yapıları, yazarının da sahneye konma dileğinin olmayışı yüzünden bu eserlerin hiçbiri yaşayan tiyatronun öğesi değildirler, kitaplıklarda kalırlar.
        İkinci Meşrutiyet sonrasındaki eserleri: Zeynep (1908), Baladan Bir Ses (1912, 198 dizelik tek şiir), Garam (1912'de tefrika, kitap basımı 1923, koşukla bir aşk öyküsü), İlhan (1913, 10 perde, düzyazı-koşuk karışık, iki ölçülü), Liberte (duraksız hece ölçüsüyle, koşukla alegorili oyun), Validem (1913, tek şiiri), Turhan (1916, aruzla mesnevi), İlham-ı Vatan (yurtseverlik şiirleri, aruzla, 1916), Mektuplar (2 cilt,1916). Finten (1917, düzyazıyla melodram, arada şiir örnekleri), İbn-i Musa (1917, şiirler), Sardanapal (1919), Yadigâr-ı Harb (1919), Tayflar Geçidi (1919), Ruhlar (1922). Yabancı Dostlar (1924), Arziler (1925), Hakan (1935) vb.
         Hamit halktan çok kendi çevresindeki edebiyatçıları etkileyerek yankılı bir sanatçılar kamuoyunun gözünde büyümüştür. Asıl etkisi eserinden çok kişiliğinden, görevlerinden, olanaklarından gelir. Eşine dayalı buluşlarla yaslanmış, bir yazdığını bir daha işleyip düzeltmek gereğini pek duymamıştır. Tanpınar'a göre..  hiçbir zaman çalışmayı kendisine bir iç nizam yapamamış, birçok şeyi birden bulmuş fakat bulduklarını birleştirememiştir.".. "Hamit'te gelişme denen şey, muayyen bir zamandan sonra durur; hatta durmakla da kalmaz, gerisin geriye döndüğü olur.."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İMAMI AZAM EBU HANİFE İMAMI BUHARİ

HOCA SADETTİN EFENDİ

BURAK REİS