STENDHAL


(Marie-Henri-Beyle) Asıl adı Marie-Henri-Beyle olan Stendhal 1783'te Grenoble'da doğmuş, 1842'de Paris'te ölmüştür.

Soyundaki İtalyan ve dofen kanı, kentsoylu bir aileden aldığı sıkı ve kapalı eğitim, gördüğü ideolojik örgenim onda, gizli ve derin bir duyarlık, düşçü bir zekâ, açık ve aydınlık bir anlayış yeteneği yarattı. Napolyon'un Marengo zaferi sırasında İtalya’da süvari subayı olan Stendhal, kendi deyimiyle "büyük adam olmak için" 1802'den 1805 yılına kadar Paris'te öğrenim görmüş, sonra Marsilya'da bakkallık yapmış, akrabalarının kayırmasıyla, 1806'da yeniden orduya girmişti. Levazım subayı olarak Almanya'da, Avusturya'da dolaştı,
Moskova'ya gitti. 1814'te, "büyük adam olmak" emelinden vazgeçti ve güzel sanatlar meraklısı bir adam olarak bir süre Milano'da yasadı, sonra 1821'de Paris'e dönerek bir yazar ve düşünce adamı yasamı sürmeye başladı. 1830'da konsolos olarak Trieste'ye giden Stendhal, 1831'de aynı görevle CivitaVecchia'da bulunmuş, ölünceye kadar görev yeri olan Roma ile Paris arasında dolaşmıştır. Bu serseri ve dağınık yasam, ona is dünyasını tanıtmış, özellikle pek genç yasından beri incelediği insanlar ve onların tutkuları konusunda zengin bir deneyim kazandırmıştır. Stendhal'in yaşamında, ask büyük bir yer tutmuş, Angela,
Pietragrua, Guilbert, Melanie, Menta, Metilde, Dembowsky gibi kadın adları o yasamın değişik sahnelerine karışmıştır.
Stendhal, edebiyatta, ilk günden başlayarak romantikleri tuttu. Onun romantizmi, çağdaşlarınınkine benzemez; o, Milanolulardan esinlenmiştir. Stendhal; Hugo'nun, Lamartine'in, Vigny'nin lirizmine katlanamazdı, sevdiği tek sair Beranger idi. Özellikle tiyatroya fazla ilgi gösterirdi; oyunların düzyazıyla yazılmasından yanaydı. Çağdaş tarihten alınma konuların sahnelenmesini isterdi.

Stendhal, açık düşüncelerin doğrudan doğruya anlatılmasından oluşan yalın anlatıma eğilimi olması bakımından klasiktir. Kendi anlatımı biraz çıplak, betimlemesiz, ölçülü uyumlarından kurtulmuş ve çokluk yavan bir anlatımdır. Fakat sinirli ve hareketli olan bu anlatımın, ait olduğu dönemin damgasını taşımadığı ve asla eskimediği de bir gerçektir.
Stendhal, değerini gereğince anlamayan çağdaşlarına yazmaktan çok onu beğenen gelecek kuşaklar için yazmış bir romancı olarak görünüyor. Eserleri "Armance" gibi düello ve ask yüzünden intihar olaylarıyla;

"Kırmızı ve Siyah" gibi ask kaçamakları, cinayetler, kesilen kafalarla; "Parma Manastırı" gibi zehirlenmeler, hapishaneler, kaçışlar, yasak asklarla dolu, tutkuyla cinayetin birbirine karıştığı romanlardır. Fakat bu taksın tutkuları Stendhal, soğukkanlı ve doğru gören bir psikolog olarak betimleyip çözümlemiştir. Stendhal, küçük olayları arayan bir gerçekçidir. Yalnızca, psikolojik olaylarla ilgilenir ve yalnız ruhları betimler.

Stendhal, yaşamının sonlarına doğru, eski İtalyanca el yazmalarından, Ortaçağ ve Rönesans'ın yabanıl tutkularını kopya etmek merakına düşmüş ve böylece, bugün okuyucularıma sunduğum öyküler ortaya çıkmıştır.


Önce dergilerde, sonra kitap halinde çıkan bu öyküler, Stendhal'in ölümünden sonra 1855'te, "Chroniques İtaliennes" adıyla bir cilt halinde yeniden yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BALTACI MEHMET PAŞA BALTAOĞLU SÜLEYMAN BEY

HOCA SADETTİN EFENDİ

ALPTİGİN ALP ER TUNGA