İMAMI AZAM EBU HANİFE İMAMI BUHARİ

İMAMI AZAM EBU HANİFE
Ünlü bir din bilginidir.Fıkıh alanında çalışmıştır.Asıl adı Numandır.Tirmiz Tüklerindendir.Ehl-i Beyt e bağlı ,dindar bir ailenin oğlu olarak doğdu.Küçük yaşta Kur'an-ı Kerim i hıfzetti.Iraklı bilgin Hammad Bin Süleyman'dan ders aldı.Doğuştan keskin zekası ve bireşim yeteneği ile kelamda yetke oldu.
Horosan,Harizm,Türkistan,Anadolu,Teharistan,İran,Yemen ve Arabistan'dan gelen yaklaşık dörtbin öğrenci okuttu.Emevi devletinin son yıllarında yöneticilere karşı ayaklanan İmam Zeyt bin Ali Zeynelabidin 'i destekledi onun ve oğlu Yahya'nın ayaklanmalarının bastırılmasından sonra Emeviler'in Irak Valisi Yezit bin Hubeyre kendisini Haznedar ve akdi yapmak istedi.Görevi kabul etmeyince hapse atıldı.Hapisten kaçarak Mekke ye gitti.Hadis ve fıkıh çalışmalarını orada da sürdürdü.750 de Küfe ye döndü.Verdiği vaazlarla halkın sevgisini kazanması üzerine Halife tarafından etkisiz hale getirilmesi için kendisine Bağdat kadılığı nı teklif etti.Kadılık makamını iyi bulmazdı.Bu yüzden hapsettiler.Halife Mervan 'ın yaptırdığı bütün işkencelere rağmen bu görevi kabul etmeyeceğini anlayınca serbest bıraktılar.Serbest bırakılınca halini sordular.Şöyle anlattı:
-"Sopadan çok ;annemin üzüntüsü bana ağır geldi..."
Mervan'dan başka Ebu Cafer de onun kadılığı kabul etmesini istedi fakat Kabul etmeyince tekrar hapse atıldı.İki hafta sonra bir söylentiye göre zehirlenerek bir söylentiye göre işkence ile öldürüldü.Bağdat yakınlarındaki Hayzuran mezarlığına gömüldü.Hanefi Mezhebi'nin kurucusudur.Türklerin büyük çoğunluğu bu mezhebe bağlıdır.Mezhebiyle ilgili görüşlerini “Fıkh-ı ekber” isimli kitabında toplamıştır.Miladi 699–767 yılları arasında yaşayan İmamı azam,örnek bir kişiliğe sahipti.
Kırk yıl yatsı abdesti ile sabah namazı kıldığı ve geceleri kıldığı her namazın bir rekatında Kur'an-ı Kerim'i hatmettiği rivayet olunur.
Rüşvet alan kadılar için şöyle dediği rivayet edilir:
-"Halife azletmese dahi rüşvet alan kadı ,hükmen azledilmiş sayılır..."
İmamı azam ile ilgili anlatılan menkıbelerden biri şöyledir:
Birkaç genç ellerine kılıçları İmamı Azama gelerek
—Ya imam bizim bir arkadaşımız içki içerken öldü.Bu arkadaşımız kafir mi yoksa müslüman mı öldü? Diye sorarlar.İmam-ı Azam gayet sakin:
—arkadaşlarınız Müslüman mı idi yoksa kafir mi?
—Müslüman’dı.
—O halde sorunuzun cevabını siz kendiniz verdiniz.
Batı ülkelerinde Felsefe yaygındır âlimler her sorunun cevabını felsefe yoluyla çözmeye çalışır.Rum diyarından gelen bir fılaozof herkesi sorduğu zor sorularla sıkıştırır karşısına çıkacak kimse bulunamaz İmamı azam henüz yedi yaşındadır.O çıkar karşısına herkes merakla izler bu çocuk bu filozofa ne cevap verecek.Filozof başlar sormaya:
—Ey ahali şu karşıdaki dağı görüyorsunuz değil mi?
—Evet
—Var ki görüyorsunuz
—Şu karşıdaki ağacı görüyorsunuz değil mi?..var ki görüyorsunuz
—Beni görüyorsunuz değil mi? Varımıki görüyorsunuz....
—Tanrı’yı görüyor musunuz kimseden ses çıkmaz yine kendisi cevap verir:
—Yok ki göresiniz.İmamı Azam dinler söz kendisine gelince başlar konuşmaya
—Ey ahali Şu filozofu görüyorsunuz değil mi?
—Evet
—Var ki görüyorsunuz
—Başında fesini görüyorsunuz
—Evet
—Var ki görüyorsunuz
—Aklını görüyor musunuz? Kimsede ses yok
—Yok ki göresiniz olsa zaten Allah'ın varlığını kabul eder!...

İMAMI BUHARİ

Kur’ân-ı kerîmden sonra dünyânın en kıymetli kitabı olan Sahîh-i Buhârî adıyla meşhur olan hadis kitabını yazan büyük hadis âlimi. İsmi, Muhammed bin İsmâil olup, künyesi Ebû Abdullah’tır. Hadis ilminde yüksek derecede olup, 300.000’den fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezbere bilen bir âlim olduğu için "İmâm", Buharalı olduğu için "Buhârî" denilmiş, İmâm-ı Buhârî ismiyle meşhûr olmuştur. 810 (H. 194) senesinde Buhârâ’da doğdu. 870 (H. 256) senesinde Semerkand’ın Hartenk kasabasında vefât etti.
Küçük yaşta babasını kaybeden Buhârî, ilk tahsiline doğum yeri olan Buhârâ’da başladı. Duâsı makbul sâlihâ bir hanım olan annesi, onun ve kardeşinin yetişmesi için gayret sarf etti. On yaşından îtibâren hadis âlimlerinin derslerine devâm etti. On beş yaşına girmeden 70.000 hadîs-i şerîfi ezberledi.
Hadis ilminde kısa sürede o derece ilerledi ki, hocaları ile karşılıklı ilmî münâzaralarda bulunmaya başladı. Nitekim hocası Dâhilî, bâzı hadîs rivâyetlerindeki eksikliklerini onun yardımıyla tamamlamıştır. On altı yaşındayken Abdullah bin Mübârek ve Vekî bin Cerrâh’ın kitaplarını ezberledi. Fıkıh ilminde, müctehitlerin bildirdiklerini öğrendi. Sonra annesi ve kardeşiyle birlikte hacca gitti. Hac farîzasını îfâ ettikten sonra annesi ve kardeşi Buhârâ’ya döndüler, İmâm-ı Buhârî ise, Mekke’de kalıp, hadîs-i şerîf toplamaya başladı. On sekiz yaşındayken Sahâbe ve Tâbiîn fetvâlarını topladı. Abdullah bin Zübeyr el-Hamîdî’den Şâfiî fıkhını öğrendi. Bu arada Medîne-i münevvereye gidip Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kabr-i şerîfini ziyâret edip, geceleri kabr-i şerîf başında Târih-ul-Kebîr kitabını yazdı. Mekke ve Medîne’den başka, Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbur, Belh, Merv, Askalan, Dımeşk, Hums, Rey ve Kayseriyye gibi ilim merkezlerini dolaşıp, hadis âlimleriyle görüşüp binden fazla âlimden hadis ve diğer ilimleri öğrenip nakletti.
Kuvvetli zekâya ve hâfızaya sâhib olan İmâm-ı Buhârî, işittiği hadîs-i şerîfi hemen ezberliyordu. Onunla hadîs-i şerîf dinleyenler yazdığı hâlde, o, yazma ihtiyâcını duymuyordu. Muhammed bin Selâm el-Bîkendî, İbrâhim bin el-Eş’âs, Ebû Âsım eş-Şeybânî, Abdurrahmân bin Muhammed bin Hammad, Hâlid bin Mahled, Ebû Nasr-il-Ferâdisî, Abdân bin Osmân el-Mervezî, Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Ma’în, İshak bin Râheveyh, Süleymân bin Harb, Abdullah bin Zübeyr el-Hâmidî gibi hocalar elinde yetişti.
İmâm-ı Buhârî hazretleri, ilim tahsilini bitirdikten sonra, Mısır’dan Mâverâünnehr’e kadar tanınmış ilim merkezlerinde hadis ve çeşitli ilimler okuttu. Derslerinde binlerce talebe bulunurdu. Kendisinden 70.000’den fazla talebe hadis dinlemiştir. Bunlar arasında, Tirmizî, Nesâî, Ebû Zür’a ve Ebû Bekr bin Huzeyme, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed bin Nasr-ul-Mervezî, Müslim bin Haccâc, İbn-i Ebiddünyâ gibi büyük ve tanınmış hadis âlimleri de vardı.
Binlerce talebe yetiştirdikten sonra Nişâbur’a oradan da Buhâra’ya döndü. Bir müddet Buhâra’da kalıp, hadis ve ilim öğretmekle meşgul oldu. Bir rivâyete göre Buhâra vâlisi çocukları için özel ders verilmesini, buraya kimsenin girip, dersi dinlememesini istedi. Buhârî cevâbında; "Ben bir kısım kimseleri hadis dinlemekten men edip, birkaç kişiye hadis öğretmem." buyurdu. Bu durum vâliyle arasının açılmasına sebeb oldu. Buhâra’dan ayrıldı. Allahü teâlâya, şikâyet yoluyla vâlinin verdiği sıkıntıyı arz etti. Duâsı kabûl olup, aradan bir ay geçmeden vâli azledildi, zindana atıldı. Bu arada Semerkandlılar kendisini dâvet ettiler. Giderken yolda, Semerkandlılardan bir kısım insanların isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenk köyünde kaldı. İşin iç yüzünü öğrenmek istemişti. İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccüt namazından sonra ellerini açıp; "Yâ Rabbî! Yeryüzü bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına al!" diye duâ etti. O ay, orada hastalandı ve 870 yılının Ramazan bayramı gecesi Semerkant’tan 72 km uzaklıkta olan Hartenk’de vefât etti. Kabri oradadır.
İmâm-ı Buhârî hazretleri, çok cömerd olup, herkese iyilik ederdi. Fakîrlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarını bizzat karşılardı. Bayram günleri hâriç bütün yılını oruçla geçirirdi. Haramlardan ve şüphelilerden dâima kaçar, gıybetten çok korkardı. "İsterim ki Rabbime kavuştuğumda hiç gıybet etmemiş olayım ve böyle bir şey için kimse beni aramasın." buyururdu. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibâdetle meşgul olurdu. Kur’ân-ı kerîmi üç günde bir defâ hatmederdi.
Hadis ilminin ve hadis âlimlerinin önderi olan İmâm-ı Buhârî hazretleri, yüz binlerce hadîs-i şerîfi ezberlemişti. Hadîs-i şerîfleri metinleri ve senetleriyle ezbere bilirdi. Hadîs-i şerîflerin râvîlerini çok inceler dînin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlâkında bir kusur olanların rivâyet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivâyet eden kimselerin, künyelerini, doğum ve ölüm târihlerini, ahlâk ve yaşayışlarını, kimden rivâyette bulunduklarını, o râvîden başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını öğrenir ve ezberlerdi. Bir kimse hadis rivâyetinde ve râvîlerin senedinde hatâya düşse, hemen İmâm-ı Buhârî hazretlerini bulup sorar ve doğrusunu öğrenirdi. Gittiği her yerde, etrâfı hadîs-i şerîf almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. İmâm-ı Buhârî hazretlerinin hadis ilmindeki rumuzu "H" harfidir. Aynı zamanda tefsir ve kelâm ilimlerinde de üstâd olan İmâm-ı Buhârî hazretlerinin tefsire dâir bildirdiği rivâyetler tefsir âlimlerinin eserlerini süslemektedir. Kelâm ilmine dâir eserler de yazmıştır.

Eserleri:
1) Câmi-us-Sahîh: En büyük ve en meşhur eseridir. Sahîh-i Buhârî ismiyle de tanınır. İslâm âlimleri söz birliğiyle; "Kur’ân-ı kerîmden sonra en sahih kitap Sahîh-i Buhârî’dir." buyurmuşlardır. İmâm-ı Buhârî bu kitabı Mescid-i Harâm’da yazdı. Her hadîs-i şerîfi kitâbına yazmadan önce istihâre yapmıştır. Gusl edip, Kâbe’de makâmın gerisinde iki rekat namaz kılıp, koyduğu sağlam usûllere göre sahih olduğu kesin olarak belli olan hadîs-i şerîfleri yazmıştır. Bu kitabı müsveddeden temize çekme işini de Medîne-i münevverede Peygamber efendimizin kabr-i şerîfi ile minberi arasında bulunan Ravda-i Mutahherada yaptı. Bu eserini nasıl yazdığını kendisi şöyle anlatmıştır: "Câmi-us-Sahîh kitâbını, 600.000 hadîs-i şerîf arasından seçtim. Her hadîs-i şerîfi kitaba koymadan önce gusledip, iki rekat namaz kılıp, istihâre yaptım. Ondan sonra hadîs-i şerîfi kitaba koydum. Bunları yapmadan hiçbir hadisi yazmadım. 7275 hadîs-i şerîf olan bu kitabı on altı yılda tamamladım."
Kütüb-ü Sitte adı verilen altı sahih hadis kitabının en başta geleni olan Sahîh-i Buhârî’nin, Ali el-Yünûnî tarafından el yazmasıyla çoğaltılan metni mûteber olmuştur. Bu nüshanın aslı Kâhire’de Akboğa Medresesi Kütüphânesindedir. Sahîh-i Buhârî’nin birçok şerhleri ve baskıları yapılmıştır. 1894’te Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından Mısır’da yaptırılan iki cilt baskısı pek nefis, ciltlenmiş, altın tuğra ve nukûş ile süslenmiştir. Bu baskı Bulak’ta Emîriyye Matbaasında yapıldı. Zeynüddîn Ahmed Zebîdî, mukarrer rivâyetleri birleştirerek Buhârî-i Şerîf Tecrid-i Sarîh ismiyle kısaltılmıştır.
2) Târih-ul-Kebîr, 3)Târih-ul-Evsat, 4)Târih-us-Sagîr (Bu üç eser hadis râvîlerinin hayatlarını ve hadis ilmindeki yerlerini ihtivâ etmektedir.), 5) Kitâb-u Duafâ-is-Sağîre: Zayıf râvîlerin hallerinden bahseder. 6) Et-Târih fî Mârifeti Ruvât-ül-Hadîs, 7) Et-Tevârîh-ul-Ensab, 8) Kitâb-ül-Kûnâ, 9) El-Edeb-ül-Müfred (Ahlâkla ilgili hadîs-i şerîfleri toplayan eserdir.), 10) Ref’ul-Yedeyn fissalâti, 11) Kitâb-ül-Kırâati Half-el-İmâm, 12) Halk-ul-Ef’âl-il-İbâdi ver-Reddü alel-Cehmiyye, 13) El-Akide yâhut Et-Tevhîd: Kelâm ilmiyle ilgilidir. 14) El-Câmi-ul-Kebîr, 15) Et-Tefsîr-ül-Kebîr, 16) Kitâb-ül-Mebsût, 17) Esmâ-üs-Sahâbe.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HOCA SADETTİN EFENDİ

ELİF NACİ