MUHİTTİN ARABİ


MUHİTTİN  ARABİ
(Ebu Abdullah Muhammed bin Ali el-Arabi el- Hatimi et-Ta'i ) İbnül Arabi de denir.Arap sufi (Murcia 1165- Şam 1240) Tasavvufla uğraşan bir aileden gelir.Öğrenimini sekiz yaşında babasıyla birlikte gittiği İşbiliye'de (Sevilla) tamamladı.Gençlik yıllarında bazı valilere katiplik yaptı.Geçirdiği bir hastalık ruhsal durumunu etkiledi ve yalnızlığa çekildi.gördüğü bir takım hayaller ,tasavvufi düşüncelerini özellikle Vahdet_i Vücut kuramını geliştirmesinde etkili oldu.Yalnızlıktan çıkınca öne sürdüğü görüş ve düşünceleri dinleyenler arasında şaşkınlık ve hayranlık uyandırdı.Görüştüğü ünlü filozof İbni Rüşt üzerinde olumlu etkiler yaptı.Merakeş'te görüştüğü birçok Şeyh'in özellikle de Ebu Medyen'in düşüncelerinden yararlandı.K.Afrika'da ve Endülüs'te birçok kenti dolaştıktan sonra İşbili'ye geldi.Otuz yaşına doğru tanınmış bir şeyhti.1194 te Tunus'a 1195 te Fas'a geçti.1199 da Kurtuba'da İbni Rüşt'ün cenaze töreninde bulundu.1201 de Mağrib kentini gezdi.Tunus'a geçti ve Hac amacıyla  Mısır üzerinden Hicaz'a gitti.(1202)
Bu tarihten sonra bir daha ülkesine dönmedi.Hac farizasını yerine getirdikten sonra iki yıl Mekke'de kaldı.Mekke'den Anadolu’ya geçti.Giyasettin Keyhusrev'in saltanattan düşmesi (1210) Anadolu'dan ayrılıp Şam'a gitti.Burada tanıştığı Saadettin Konevi'nin babasıyla birlikte gittikleri Malatya'dan çağrıldığı Konya'da da bir süre kalıp  Kudüs yolu ile  Mısır'a uğradı.Mısır'da düşüncelerinden ötürü büyük bir tepki gördü.Öldürülmekten zor kurtuldu.Oradan Bağdat'a oradan da tahta yeni çıkan Selçuklu Sultanı İzettin Keykavus'un çağrısı üzerine yeniden Konya'ya gitti.Konya da bir kaç yıl kalıp Sivas ve Halep'e uğradıktan sonra Şam'a yerleşip yapıtlarını yazmaya ve tamamlamaya başladı.Bir ara şeriatla bağdaşmayan düşünceleri nedeniyle ağır bir tepkiyle karşılaştıysa da Eyyübiler ve Zeki oğulları adlı bir ailenin yardım ve korumaları nedeniyle kendisine  bir şey olmadı.Şam'da öldü ve büyük bir törenle Kasiyun dağı eteğindeki türbesine gömüldü.Yavuz Sultan Selim Mısır Seferi dönüşünde yanına bir cami yaptırdı.
Muhittin  Arabi’nin başta tasavvuf olmak üzere çeşitli konularla ilgili dört yüze yakın yapıtı vardır.Bunların büyük bir bölümünün kendi el yazısı ile olan nüshaları Konya ,İstanbul vd. kütüphanelerdedir.Başlıca yapıtları:
Tasavvuf konusunda kendi ifadesine göre tanrısal bir esinlenmenin ifadesi olan el Fütuhat-ül Mekkiye fi esrar il malikiye (altı büyük bölüm) ve 560 bölümden oluşan bu yapıt yazarın tasavvuf konusundaki bütün görüşlerini içerir.Hz.Adem ile Hz.Muhammet arasında geçen 28 Peygamber'in temsil ettikleri görüşlerin anlatıldığı Fusus-ül hikem   ve Husu-ül kelim;kendi yaradılış ve huyundan da söz ettiği Kitab-ül isra ila makam il Esra varlıkların Tanrı'dan geliş , Tanrı'ya dönüş,Tanrı'da dolaşma  ve Tanrı ile  ebediyen baki kalmayı  konu edinen kitab-ül esfar;İnsanların nasıl melekleşebileceklerini  anlatan Kitabu hilyet il abdal ;tasavvufta hırka giymenin niteliklerinden söz eden Niseb ül hirak ya da nisbet ül hırka .
İhvanüssefa yolu ile yunan felsefesinin etkisi altında kalan Arabi,Kur'an ayetlerinden de önemli ölçüde esinlendi. Nitekim savunduğu "Varlık Birliği" kuramı Kur'an daki "Tanrı'dan başka Tanrı yoktur" anlatımına dayanır.Ona göre Tanrı bütün niteliklerinden insanların tasarlayabilecekleri bütün özelliklerden münezzehtir. Muhittin  Arabi Tanrı'nın bu durumuna Hazret ül-gayb il mutlak ya davarlıkların biçimlendiği evren anlamına lâhut la taayyün   terimlerini kullanmaktadır.İnsan aklı ancak sınırlı şeyleri kavrayabilir.Buna göre bilgiler akılla anlaşılanlar ;duyularla anlaşılanlar ve ruhun kalbe üfledikleri olmak üzere üçe ayrılır.Tanrı'dan gelen ve ancak tasavvufla ilgili eğitimle elde edilebilen bilgiye ise marifet denir.Veliler Peygamberlere uydukları için bilgilerini Peygamberler gibi Tanrı'dan alırlar.Muhittin  Arabi de bilgilerini Tanrı'dan aldığını ancak bu bilgileri Cebrail değil güvenilir bir başka meleğin getirdiğini öne sürerek kendisini Hz.Peygamber'den farklı görür.Ona göre İnsanın dünya ya gelişi olgunlaşması da bir takım yolculuklar biçimindedir.Tanrı'dan başlayan bu yolculuk yine Tanrı'da sona erer.Ancak O'ndan  yola çıktıktan sonra bir kılavuzun yol göstericiliğiyle velilik mertebesi olan Hz.Muhammet gerçeğine ulaşır. Onun bulunduğu bu yer makam ül-cem'ba'de't -tefrika (Ayrılmadan birleşme yeri) adını alır.Onun diyalektik varlık görüşünün temelini ,Kur'an da ki bir ayetten (LVll,3) ifadesini bulan Tanrı tanımı oluşturur.Buna göre Tanrı hem apaçıktır,hem de gizlidir.Tanrı'nın mutlak olarak tek özlülüğü (ahadiye) ,erişilmez de olsa ,her biri Tanrı'nın gösteren adlar öz nitelikler ve edimlerin çokluğuyla kendini gösterir.Özet olarak bir meyve ağacının çekirdeği bir ağacı ve yüzbinlerce meyve ve yaprağı nasıl içinde saklarsa varlık birliğinde de evrendeki bütün varlıklar Tanrı Varlığında gizlidirler.Tanrı her yaratığın ne olması gerektiğini saptar;yaratıklar ise Tanrı adlarının ilk örnekleridir.Her yaratık madde ile biçimden oluşur ve Tanrısal nuru yansıtır.Evren koyu karanlığın yansımasından doğar ve koyu karanlığın içinden Tanrı'nın belirtisi olması gereken varlıklar ortaya çıkar.Her biri Tanrı'nın imgesi olan bu yaratıkları birleştiren aşk tam  ve yetkin Tanrı imgesini ortaya koyma yeteneğine sahiptir.
Muhittini Arabi'nin düşünceleri kısa sürede bütün islam ülkelerinde yayıldı.Özellikle Sadrettin Konevi'nin aracılığı ile Anadolu ve İran'da rağbet gördü.Ancak bu ilkelerde yandaşları olduğu gibi karşıtları da ortaya çıktı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BALTACI MEHMET PAŞA BALTAOĞLU SÜLEYMAN BEY

HOCA SADETTİN EFENDİ

ALPTİGİN ALP ER TUNGA