MİTHAT PAŞA
MİTHAT PAŞA
Osmanlı Sadrazamı İstanbul 1822 - Taif 1884 Ruscuk'lu Hafız Mehmed Eşref Efendi'nin oğludur.1834 te Divan-ı hümayun kalemine devam etmeye başladı.İstanbul'da cami derslerine devam ederek tanınmış hocalardan fıkıh,meali,mantık,hikmet ve nahiv dersleri aldı.Arapça ve Farsça öğrendi.1840 ta sadaret Mektubi kalemine atandı.1842 de Tahrirat katibi yardımcılığı görevi ile Şam'a gitti.aynı görevle Sayda'ya geçti.1846 da görevinden ayrılıp İstanbul'a döndü.Konya valiliği divan katibi Kastamonu da aynı görev ardından 1849 atandığı Meclis Vala mazbata odasında Tanzimat ileri gelenleriyle tanıştı.bu görevde çalışmalarıyla göze girdi.1854–1855 Balkanlar'da teftiş gezisine çıktı.dönüşünde raporunu M.Reşit Paşa ya verdi.Paris,Londra,Viyana elçiliklerinde çalıştı.Kıbrıslı M.Emin Paşa'nın sadrazamlığı sırasında Rumeli'de aldığı önlemler nedeniyle 1861 de vezirlik verilerek ödüllendirildi ve Niş Valiliği'ne atandı.Valiliği sırasında Silistre ve Vidin ,Niş'e katılarak Tuna vilayeti oluşturuldu.Burada ki çalışmalarıyla şehirde imaret çalışmaları yanında asayiş ve ekonomik alandaki çalışmaları ardından halkı tefeciden kurtarmak için ilk banka örneği olan "Menafi Sandığı"nı kurdu.Köylüye düşük faizle beli oranda kredi dağıttı. Bu girişimi Ziraat Bankası'nın kuruluşu oldu.Yaptığı çalışmalarla reformlara öncülük yaparken Balkan sorunlarına sahip çıkan Rusları tedirgin etti.
1868 de İstanbul'a çağrılarak kendisinde ülkenin geleceği kentlerin yönetimi konularında görüşler istendi.Önerisi üzerine yeni makamlar oluşturularak bir nevi kuvvetler ayrılığı konusunda ilk adım atılmış oldu.Aynı yıl Şurayı devlet Reisliğine atandı.27 Şubat 1869 da Bağdat Valiliği'ne atandı.Mahmut Nedim Paşa'nın Bağdat gelirlerini merkeze aktarması yönündeki baskıları üzerine İstifa ederek İstanbul'a döndü.1872 de sadrazamlığa gelmesine karşılık iki buçuk ay sonra bu görevinden istifa etti.Adliye ve hariciye nazırlıklarında bulundu.30 Mayıs 1876 da Abdülaziz'in tahttan indirilip yerine V.Murat'ın Padişah olması üzerine Şura-yı ,Devlet Reisliğine getirildi.ll.Abdülhamit'in tahta çıkması üzerine yeniden sadrazamlığa getirildi.Bu dönemde başlattığı meşrutiyet çalışmaları Ziya Paşa ve Namık Kemal'in de katkılarıyla Kanuni Esasi taslağını o günlerde hazırladı.Taslağa ll.abdülhamit2in baskısı ile ünlü 113.maddeye "tehlikeli kişilerin padişahça sürgüne yollanması", fıkrası da eklendi. 23 Aralık 1876'dailk anayasa ilan edildi. Kanun-ı Esasi'nin padişaha, dilediği kişiyi dilediği zaman sürgüne gönderme yetkisi veren 113. madde aydınlar arasında tedirginlikle karşılandı. Namık Kemal de içinde olmak üzere "Jön Türkler" Mithat Paşa'nın tüm çabalarına karşın, Kanun-ı Esasiye konan bu maddeden onu sorumlu tuttular. Aydınlar arasında durum böyleyken, II.Abdülhamit de Mithat Paşa'nın düşmanlarınca, Osmanlı hanedanını yıkıp ülkede Cumhuriyet yönetimi kuracağı yoluna kendisine yapılan jurnallere inanarak, onun, Jön Türklerle ilişkisinden kuşkulanmaya başladı.Bunun üzerine padişah ile aralarında bir çekişme başladı. II.Abdülhamit'in Kanun-ı Esasi'ye uymayarak bazı keyfi uygulamalarda bulunması üzerine Mithat Paşa, ona sert içerikli bir muhtıra verdi ve gittikçe sarayla arası açıldı. Sonuçta, Kanun-ı Esasi'nin 133. maddesi uygulanarak yurt dışına sürüldü. Bir süre Paris'te sonra Londra'da kaldıysa da daha fazla Avrupa'da kalması sakıncalı bulunarak Girit'e gelmesine izin verildi.Aralık 1878'de Suriye Valiliği'ne atandı. Kırgın olmasına karşın, önceki valilerindeki gibi, burada da görevine dört elle sarıldı. Ancak İstanbul'daki muhalifleri kendisine büsbütün suçlu duruma düşürecek yakıştırmalarla uğraşıyorlardı. Örneğin, Şam'da açtığı park ve tiyatro nedeniyle lehinde gösteriler yapılınca, bu "Suriye'de bağımsızlık ilanına hazırlanıyor" biçiminde jurnal edildi. Bunun üzerine, bu valilikten alınarak Ağustos 1880'de Aydın (İzmir) valiliğine atandı. 1881'de II.Abdülmecit’çe Abdülaziz'in öldürülmesiyle ilgili bir araştırma yapmak için görevlendirilen kurul, Mithat Paşa'yı da bu öldürme olayından dolayı suçlu bulunca çıkarıldığı mahkemece ölüm cezasına çarptırıldı. Padişah bu ölüm cezasını kurtarıcı bir görünüme bürünerek, ömür boyu hapse çevirdi ve Taif'e sürülmesini buyurdu. Baskı altında geçirdiği sürgün yıllarında anılarını yazdı. Sağlığını yitirerek kansere yakalandı. Tedavi edilmediği gibi, birkaç kez zehirlenmesi girişiminde bulunuldu. 8 Mayıs 1848 gecesi, başlarında bir yüzbaşının bulunduğu özel bir infaz ekibince odasında boğularak öldürüldü.
Yorumlar
Yorum Gönder